Hani Marjinal Bizdik: Çarşaflı Nazmiye – Seks Hikayeleri

Sex Hikayeleri

3 yıl önce - Admin Ekledi - 8466 Kez Okundu

Hani Marjinal Bizdik: Çarşaflı Nazmiye – Seks Hikayeleri

Hani Marjinal Bizdik: Çarşaflı Nazmiye – Seks Hikayeleri

Üniversiteyi Yozgat’ta okuduktan sonra iş bulmuş ve İstanbul’a hemen dönmemiştim. Özel bir şirkette hesap kitap işlerinden anlayan biri olarak her işe koşuyordum. Çok kazanmıyordum ama kira ve diğer masraflarımın üstüne biraz para kalıyordu yine de. İstanbul’daki baba mirası evden de kira geliyordu. Niyetim burada biraz para biriktirip İstanbul’a dönmek ve orada bir iş bulmaktı. Ki birkaç yılın sonunda elimde yeterince para olmuştu.

Gidiş tarihimden iki hafta önce işimden ayrıldım, tanıdıklarımla vedalaştım. Hem toparlanmak hem de yoğun iş hayatından sonra ve daha yoğun olacak iş arama sürecinden önce birazcık dinlenmek istiyordum. İstanbul’da bu kadar rahat olamayacaktım. Üniversite sonrası yaklaşık beş yılımın geçtiği bu şehirde pek kadın yüzü görememiştim. Ne sevgili edinebilmiştim ne de eskort çağırabilmiştim çünkü bunlar duyulsa evden atılırdım. Böylesi tutucu bir şehirde bir yabancı olarak zaten göze batıyordum yeterince. O yüzden internette pørnø sitelere girip filmler izleyip sık sık 31 çekerdim ve her daim azgın olurdum.

O haftanın başında kapım çalındı, gelen üst katımda oturan Nazmiye Hanımdı. Karı koca oldukça tutucu, muhafazakar insanlardı. Kocası takkeli şalvarlı bir tipti. Nazmiye Hanım da her daim çarşaflı bir kadındı. Burada oturduğum onca yıl doğru düzgün selam bile vermemişlerdi bana. Oysa şimdi tek başına karşımda duruyordu Nazmiye Hanım. Siyah çarşafının yüzünü örten peçesinden ela gözlerinin ışıltısı sızıyordu.

Ayak üstü selamlaştık, vedalaşmak niyetiyle geldiğini ve aşure yaptığını söyledi, içeri girme ricasında bulundu. Şaşırmıştım ama reddedemedim, “Tabii buyurun!” dedim. Terliklerini içeri aldı, o arada siyah çarşafının altından görünen çorapsız çıplak ayaklarının beyazlığı dikkatimi çekti. Geç kalkmış, daha yeni kahvaltı yapmıştım. “Çay sıcak, doldurayım mı bir tane?” diye sorunca, “Olur, nasıl isterseniz…” dedi. Tedirgindi sesi. Böyle bir kadının benim gibi bekar bir erkeğin evinde ne işi vardı?

Çayını doldurup sehpanın üstüne koydum. Çorapsız ayakları uzun ve bol çarşafının etekleri altında kaybolmuştu. Sadece gözleri ve çay bardağını tutan pamuk gibi beyaz eli görünüyordu. Peçesinin altını kaldırıp ağzını bana göstermeden içiyordu çayını. Getirdiği aşureyi masanın üstüne koymuştum. Çayını içerken, “Aşuremin tadına bakmayacak mısınız?” diye sordu. “Ha, kusuruma bakmayın!” diyerek bir kaşık alıp geldim.

“Geçen gün yapmıştım ama size getirmeyi akıl edemedim, kusuruma bakmayın…” dedi kabahatli gibi. “Ne demek!” dedim. Aşuresi çok güzeldi, içindeki yoğun şeker ve kuruyemişler o anki heyecanımı ve azgınlığımı tavana vurdurdu. Bu hemen hemen benimle yaşıt ve niyeti belli olmayan mütedeyyin kadının mahreminde olmak, sarhoş edici bir histi. Utangaç bir şekilde yere, sağa sola bakınıyordu. Boş boş konuşmaya çalıştık bir süre. “Kızımı hatırlıyor musunuz?” diye sordu daha sonra.

“Şöyle böyle, başınız sağ olsun tekrardan. Neyi vardı?” diye sordum. “Kalp. Daha önce de bir kızımız aynı sebepten vefat etmişti. Arada da birkaç kere düşük yaptım.” dedi. Şaşırmıştım bana bunları söylemesine. “Size bu anıları hatırlattığım için özür dilerim!” dedim. “Özür dilemenize gerek yok… Kocam Mücahit’le amca çocuklarıyız. Keşke evlenmeseydik diyorum arada bir. Ama en baştan beri böyle olmak zorundaydı, onu da biliyorum…” dedi.

Anlaşılmıştı olay. Akraba evliliği sonucu çocukları hasta doğuyor ya da düşük yapıyordu. “Ve şimdi bir çocuk daha yapmak istiyor, ama belli ki o çocuk da hasta doğacak. Ben istemiyorum. Ama artık dayanacak gücüm kalmadı. Tehdit etmeye başladı beni… Eğer kabul etmezsem ve hamile kalamazsam beni boşayıp kız kardeşimle evleneceğini söylüyor. Bizde adet böyledir… Bizde dul kadınların hiçbir hakkı olmaz, annem babam, abilerim kabul etmez beni, eve dönsem de almazlar. Gidecek bir yerim de yok, çaresiz kaldım…” dedi. Başını eğmiş, gözleri halıda geziniyordu bunları söylerken.

“Çok büyük bir acı gerçekten… Sizin için üzüldüm. Ama bunun benimle ne ilgisi var?” diye sordum. Aynı şekilde başını hiç kaldırmadan konuşmaya başladı: “Halit ağabey… Bu umutsuzluğa, çaresizliğe dayanamıyorum artık… Siz hem kocama benziyorsunuz, hem bekarsınız, hem de erkekliğiniz yerinde gibi. En önemlisi de artık buralara bir daha uğramayacaksınız… Kurban olayım beni hamile bırakın, tek kurtuluşum bu… Hem beni hem gelecekteki çocuğumu hem de kardeşimi kurtarırsınız. Kız kardeşim daha 18 bile olmadı. Hem Mücahit onunla evlense benim yaşadıklarım onun da başına gelecektir. Onun da hayatı mahvolacak…” dedi.

Çok tuhaf bir teklifti bu, şaka gibiydi sanki ama kadının çekingenliği ve ciddiyeti her hareketinden anlaşılıyordu. Şaşkına dönmüştüm. “Pardon, yanlış mı anladım acaba? Şey, nasıl yani? Siz benimle ilişkiye girmek mi istiyorsunuz, benden çocuk mu yapmak istiyorsunuz?” diye sordum kekeleyerek.

“Evet, başka çarem kalmadı. Kocamdan hamile kalmak istemiyorum. Akrabayız sonuçta, bunu değiştiremeyiz. Kaç zamandır bana elini sürmek istediğinde kaçıyorum, istemediğimi söylüyorum. Birkaç kere bunun için dövdü beni ama yediğim dayakta değilim ben. Hasta bir çocuk doğurmak istemiyorum. Sağlıklı bir bebek için her şeyimi vermeye razıyım. Çaresiz olsam böyle bir şeye başvurur muydum hiç?” dedi.

Acaba benimle dalga mı geçiyordu Nazmiye Hanım, yoksa giderayak bana bir oyun mu oynamaya kalkmıştı. Bunu söylediğimde başını kaldırıp baktı, titreyen sesiyle, “Ben çaresiz bir kadın olarak sizden yardım istemeye gelmiştim sadece. İyi niyetinize sığınarak bunları söyledim size. Dalga geçmek ya da oyun oynamak gibi bir niyetim neden olsun. Eğer istemiyorsanız giderim!” dedi ve kalkmaya niyetlendi. “Lütfen oturun, lütfen. Kabul edersiniz ki bu normal bir şey değil. Yani beni de mazur görün…” dediğimde, “Normal olmadığını elbette biliyorum!” dedi.

Suskunca teklifini düşündüm, bir yanda bu işin ne kadar ahlaksızca olduğu, kocasının olanları anlama riski, doğacak öz çocuğumu bu insanlara emanet etme zorunluluğu vardı. Diğer yanda ise kadının acılı hali, ailesinin ve kız kardeşinin geleceği ve bu çöl gibi şehirde parayla satın alınmamış, kocasından başka el değmemiş bir kadına sahip olma şansı vardı. Nazmiye Hanım gibi bir kadına hayatım boyunca bir daha dokunmam bile mümkün olmayacaktı.

“Emin misiniz?” diye sordum. Cevabı kesindi: “Eminim. Bunu çok uzun süredir düşünüyordum. Sadece kiminle yapabileceğimi bilmiyordum. Kafamda baba adayları vardı ama hepsi de kocamın tanıdığı insanlardı. Öyle bir şeyi onlarla yapmam mümkün değildi. En son etraftan sizin buradan gideceğinizi duyunca aklıma girdiniz. Sizden daha iyi bir aday bulamayacağımı anladım. İşleyeceğim günahın farkındayım ama böyle bir şansı kaçırırsam sonraki çocuğum veya bacım bunu öbür tarafta benden sorar diye korkuyorum…” dedi. Konuşması bittiğinde sesi ağlamaklı bir haldeydi, belki de ağlıyordu gözlerini iyice yere eğdiğinden göremiyordum.

Bir süre daha düşünüp durdum. Nasıl bir şeydi bu istediği? Onca yıldır burada oturuyordum ama sadece birkaç kez görmüştük birbirimizi. Ve sadece birkaç kez gördüğü bir adamdan çocuk yapmak istiyordu Nazmiye Hanım. Yaşadıkları gözünü karartmış ve bu kararı almasına sebep olmuştu. İşleyeceği günahın bedelini ödemeye razıydı.

Başını kaldırınca gözlerindeki yaşları gördüm. Eliyle onları silerken vereceğim cevabı bekliyor, merakla bakıyordu. İçimden (Ne olacaksa olsun!) dedim, daha fazla uzun uzadıya düşünmedim. Başımı salladım kabul ettiğimi gösterir şekilde. Ağlayan gözleri şimdi mutlulukla parladı, “Allah razı olsun!” dedi titreyen sesiyle.

“Peki nasıl olacak, nasıl yapalım?” diye sordum. Kafamda hayaller kurmuştum bunu sorarken. Nazmiye Hanımı yatağa atıp çatır çatır sikeceğimi sanmıştım, ama kadın planını önceden hazırlamıştı. Yatak odama gidecekti, orada soyunacaktı, yatağa uzanıp beni bekleyecekti. Ben dışarıda 31 çekecektim, tam boşalacağım sırada odaya girip içine boşalacaktım.

Nazmiye Hanım odaya girdikten sonra heyecanım tavan yaptı. Kalbimin şiddetli atışlarını duyuyordum. Birkaç dakika sonra yarağımı çıkardım ve 31 çekmeye başladım, soyunmamıştım. Kapının önündeydim. Boşalmaya yaklaşmıştım artık. Kapıya vurdum, “Gir!” sesini duydum.

Odaya girdim, yatağın üstünde yatıyordu Nazmiye Hanım. Perdeler çekiliydi. Vücudunu benim kalınca koyu renkli battaniyem örtüyordu. Çarşafını çıkartmış, köşeye koymuştu, ama başına siyah renkli, bereye benzeyen bir bone takmıştı. Bonenin arkasından saçının topuzu fark ediliyordu. İlk kez gördüğüm oval yüzünün şekli çok hoştu. Bembeyaz teni pürüzsüzdü, çarşaflı olsa da bakımlıydı. Uzun siyah kirpikleri, kalın ve biçimli kaşları vardı. Büyük ela gözleriyle korkarak bakıyordu.

Pantolonumu ve külotumu çıkarttım. Yatağın ucuna geçtim, bu sefer gözlerini benden kaçırmaya başladı. Yarağımı görmek istemediği belliydi, ki benim de özellikle göstermek gibi bir niyetim yoktu. Battaniyeyi yavaş yavaş kaldırmaya başladım. Yılda belki de en fazla 4-5 gün güneş gören ayakları, bilekleri ve bacakları mermer gibiydi. Kılsız, tüysüz, tertemizdi.

Battaniyeyi kaldırmaya devam ederken, “Bu kadar gördüğün yeter… Başla şu işe artık!” dedi. Yutkundum. Dizlerinin üstünde kalıyordu battaniyenin alt sınırı. Ellerimle iki tarafa doğru açtım bacaklarını. Bu hareketim battaniyeyi biraz daha ittirmişti, öyle ki artık yatağın sert yüzeyinden taşan kalçalarını ve tamamen tıraşlı kasıklarını ve arada kalan amını görebiliyordum. En ufak bir tüy bile yoktu vücudunda.

Bacaklarını dizlerinden bükerek iki yana açtı. Ancak battaniyeyi daha fazla açmamaya dikkat ediyordu. Boşalmak üzere olan yarağımı amının üzerine getirdim, kılsız tıraşlı amına aşağı yukarı sürttürmeye başladım. Hiç ıslanmamıştı Nazmiye’nin amı ve aynı zamanda gereksiz yere titriyordu. Kendini kasıyordu fazlasıyla. Birkaç kez denedim ama olmadı. Giremiyordum, vajinismus gibi bir şey olmuştu. “Rahatla lütfen, yoksa bu işi iyice zorlaştıracaksın!” dedim.

Ağlamaklıydı sesi. “Sen tecrübeli değil misin, bunun özel yöntemleri varmış! Yaparsın!” dedi. “Peki ama sonra namusumu iki paralık ettin diye zırlamak yok, ona göre!” dediğimde, “Yok!” diyerek karşılık verdi. O zaman amını parmaklamaya başladım. Dikkatlice, nazikçe ve de onu ürkütmemeye çalışarak okşuyordum. Zamanla kasılmaları azaldı ve yavaş yavaş açılmaya başladı amının pembe dudakları. Sonra da ıslaklık hissettim parmaklarımda. Baktığımda gözleri kapalı halde başını gelişigüzel salladığını gördüm. Daha derin nefes alabilmek için dudaklarını ayırmıştı, Nazmiye zevk alıyordu.

Şeytan o an aklıma girdi, orgazm edene kadar Nazmiye’yi parmaklayacaktım. Amının ince dudaklarını okşuyor, minik bızırına başparmağımla bastırıyordum. Amını avuçlamıştım. Orta parmağım ise amının üzerinde gidip geliyordu, içine sokmakla sokmamak arasında kararsız kalmıştım. Bu arada Nazmiye kıpkırmızı olmuştu, beyaz yüzü terlemiş, kendini kaybetmişti. “Tekrar dene! Olmuştur artık. Kocamla bile bu kadar gevşemiş hissetmiyordum!” dedi.

Sözleri üzerine dizlerimin üzerinde doğruldum. Onun amı gibi benim de yarağımın kafasından zevk sıvıları gelmişti. Ancak Nazmiye’nin amı ile uğraşınca boşalmanın eşiğine geldiğim halde başlangıca dönmüştüm. Bir süre inişe geçmiş yarağımı kaldırmak için okşayıp sıvazladım. Sonunda sert bir sopa gibi olduğunda yavaşça bacaklarının arasına yerleşip yeniden amının üzerine sürttüm kısa bir süre. Amının üzerinde git gel yaparken dudaklarının yarağımın kafasındaki dokunuşlarını hissediyordum. Ancak Nazmiye sabırsızdı. “Sok artık şunu, uzatma!” dedi otoriter bir ses tonuyla.

“Tamam!” diyerek bastırmaya başladım. Amı yavaşça içine almaya başladı yarağımı. Evet, rahatça girmiştim. Yarağımı çepeçevre sarmalamıştı amının etten duvarları. Onca yıllık evli ve iki çocuk doğurmuş bir kadın için amı oldukça dardı. Bu da yaşadığım heyecanı ve aldığım zevki katlıyordu. Git gel yapmaya başladım amında. Amı ıslanmıştı ve aynı zamanda içine köz atılmış bir fırın gibi yanıyordu.

Kalın battaniye halen üzerindeydi, altında kalmış ve onu üstünden atmaya niyeti yok gibiydi. Ellerimle vücudunun yanından yatağa bastırmıştım. Ancak ona daha fazla dokunmak, ellerimle vücudunu, etini hissetmek istiyordum. Ellerimi alta atıp beyaz dolgun kalçalarını kavradığımda, “Yapma…” dedi titreyen dudaklarıyla. Ancak onu dinlemedim ve parmaklarımı etine bastırdım. Bu sırada acı bir inilti çıktı dudaklarından. Amındaki yarağım sanki jiletle kesiliyormuş gibi bir sızı hissettim. “Yavaş, sakin ol, kendini kasma!” dediğimde, “Çok acıdı, çıkart lütfen!” dedi.

Yavaşça kendimi geri çektim ve yarağımı çıkardım amından. İçinde olduğu durum ve yaşadıkları, hissettikleri sonucu vajinismus olmuştu Nazmiye, kendini kasıyor, sıkıyordu. Tekrar denemek istedim, yarağımın kafasını tutup bastırdım amına ama nafile. Etten bir duvara dönüşmüştü amının girişi. “Rahatla lütfen, sakin ol, kendini kasma, böyle yaparsan olmaz bu iş!” dediğimde, “Kolaysa sen rahatla, neler hissediyorum biliyor musun?” dedi. Dudakları titriyordu bunları söylerken. “Olmayacak, biliyordum olmayacağını!” dedi, ağlamaya başlamıştı.

“Tamam, bak yeniden deneyelim, sakin ol, kendini bana bırak, hiçbir şey düşünme!” dedim sakinleştirici bir tonla. Böyle bir noktaya geldikten sonra geri dönmeye niyetim yoktu. Kalkıp gitmesine izin veremezdim. Yeniden amını parmaklamaya başladım. Başparmağımla ovalıyordum. Bir süre o şekilde devam ettikten sonra bu kez orta parmağımı yavaşça sokmaya başladım. İlk boğumuna kadar içine girdi ama bastırdığım halde daha ileri gitmesine izin vermiyordu amı.

Fısıltılı bir sesle, “Tamam, sakin ol, bacaklarını biraz daha aç, kendini bana bırak!” dedim. Ona güven vermeye çalışıyordum. Nazmiye dediğimi yapıp bacaklarını daha da ayırdı. Battaniye karnından yukarısını görmeme izin vermiyordu. Bembeyaz kalçalarının ortasında biraz kararmış görünen ama tıraşlı kasıklarını okşadım bir süre. Yeniden parmağımı amına sokmadan önce daha da rahatlamasını istiyordum. Bu arada amının hemen altındaki göt deliği de görünüyordu. Amı bu kadar darsa götü kim bilir nasıldır diye düşünmeden edemedim.

Pembe am dudaklarını parmak uçlarımın arasına aldım. Hafifçe sıkarken ıkınmayı andıran bir ses çıkardı Nazmiye. Bızırını okşadım daha sonra. Ikınmaları biraz daha artar gibi oldu. “Tamam, bak böyle iyi gidiyor, sakin ol!” dedim ve orta parmağımı yavaşça soktum amına. İlk boğumundan sonra bu kez parmağım daha derinlere girmeye başladı. Yavaş yavaş açılıp genişliyordu amı. Sımsıcaktı içi ve parmağımı yakmaya başlamıştı. İçinde yavaşça git gel yapıyordum parmağımla ve sağa sola çeviriyordum. Dibine kadar içindeydi. Amının darlığını hissediyordum. Ara ara içinde bir delik açılıp kapanıyordu sanki, parmağım bir noktada duruyor ilerisine gidemiyordu ama bastırınca dibine kadar yerleşiyordu amına.

Bütün bunlar olurken yarağım sertleşmiş halde zonklamaya başlamıştı. Artık amına girip boşalmam gerekiyordu yoksa olduğum yerde dışarıya boşalacaktım, kendimi daha fazla kontrol edip tutacak halim kalmamıştı. “Tamam, şimdi içine girecem, sakin ol, derin derin nefes alıp ver gerekirse, bir şey düşünme, aklını boş bırak!” dediğimde, “Tamam!” dedi usulca.

Dizlerimin üzerindeydim yeniden. Yuvarlak dizlerinden tuttum Nazmiye’nin. Bir elimle yataktan destek alırken diğeriyle yarağımı tuttum ve amına bastırdım. Kafası yavaşça gözden kaybolurken Nazmiye başını geriye attı, gözleri kapalı haldeydi, dudaklarını sımsıkı kapatıp açıyordu. Bastırdıkça daha da girmeye başlamıştı içine. Açılıp kapanan delik bu kez yarağımın önüne gelmişti. Daracık amı yarağımı sımsıkı sarmıştı yine. “Sakin ol, kendini bırak!” demek zorunda kaldım. Nazmiye o ara üstündeki battaniyeyi kenara çeker gibi oldu, altındaki beyaz ince askılı atletiyle sutyeni göründü.

Bastırmaya devam ettikçe delik de açıldı ve yarağım tamamen amına girdi. O an derin bir zevk iniltisi boşalıverdi dudaklarımın arasından. Harika bir duyguydu bu. “Ohh… Çok güzelsin Nazmiye. Kocan hiç amını dolduramamış, bunca yıldır evlisin, amının bu kadar dar olması çok garip!” dedim. “Sus, öyle konuşup da beni daha kötü hissettirme! Girebileceğin kadar derine gir, boşa gitmesin döllerin!” diyordu, sesi yükselmişti bu sırada.

Böylesi dar bir amın içinde onca zamandır da kadın yüzü görmeyince boşalmam gecikmedi. Birkaç kez sertçe yüklendim amına. “Ihhh, ahhh!” diyerek gözleri kapalı halde başını sağa sola sallarken boşalmaya başladım. Sanki sadece döllerim değil vücudumdaki tüm sıvılar oluk oluk amına akıyordu. Yoğun bir sıcaklık hissettim yarağımda, aynı zamanda gıdıklanır gibi oluyordum.

Amından çıktım, doğruldum ve sırtımı dönerek oturdum yatakta. Çok zorlanmamıştım ama yine de yorulmuştum. Bir süre sessizce kaldık, yarağım inişe geçerken üstüne bulaşan döllere baktım. Nazmiye’nin amını sulamış, tohumumu ekmiştim. Yakında bu tohum filizlenmeye başlayacak ve yaklaşık 9 ay 10 gün sonra meyvesini verecekti. Kocasının hastalıklı dölündense benim sağlam dölümü tercih etmişti Nazmiye. Kitaplarda okuduğum, belgesellerde izlediğim dişi hayvanların çiftleşmek için erkek hayvanlarda aradığı özellikleri Nazmiye de aramış ve bende bulmuştu.

Başımı geriye çevirip ona baktığımda iki elini kaldırmış mırıldanarak dua ettiğini gördüm. Gözleri yine kapalıydı. Çocuğunun olması için yaptığı dua biterken gözlerini açıp bana baktı. “Sence olmuş mudur?” diye sordu. “Bilmem, olmuştur herhalde…” dedim. Ancak Nazmiye benim gibi düşünmüyordu. Sanki hesap kitap yapıyormuş gibi parmaklarını saydı bir süre. “Benim hesabıma göre daha yapmamız gerek…” dedi. Sonra da, “Yeniden yapalım!” diye ekledi.

İkinci bir sikişme için biraz zamana ihtiyacım vardı. “Biraz daha bekleyelim, hem vücudum bu süre içinde biraz daha döl üretmiş olur!” dediğimde, “Öyle mi oluyor?” dedi gözlerini kocaman açarak. “Öyle, daha yeni boşaldım, akan aktı, gidenlerin yerine yenilerinin gelmesi zaman alacak!” dedim. Yıllar önce bir dergide okumuştum bununla ilgili bir makale. Gerçek olup olmadığını bile bilmiyordum ancak Nazmiye inandı sözlerime.

Kolundaki ince deri kayışlı saate baktı. Bembeyaz ve kıldan, tüyden arınmış kolu açığa çıktı. “Saat şimdi 1, ben iki saat sonra gelsem olur mu?” diye sordu. “Olur!” dediğimde, “Tamam o zaman. Hem ben de gusül abdesti alıp namazımı kılmış olurum…” diyerek benden odadan çıkmamı istedi. Yerdeki külotumla pantolonumu giyinip çıktım odadan.

Birkaç dakika sonra kapı açıldı. Nazmiye yeniden siyah çarşafının içindeydi. Ela gözleri mutlulukla parlıyordu. “Allah razı olsun!” diyerek daire kapısının deliğinden dışarı baktı. Merdivenlerde kimsenin olmadığını görünce de terliklerini giyip çıktı.

O gittiğinde yaşadığım neydi böyle diye sordum kendime. Düş müydü, hayal miydi? Nazmiye gibi tutucu, çarşaflı bir kadını sikmiştim. Yabancı bir erkekle asansöre binmeyen kadın yatağıma girmiş, yarağımın tadına bakmıştı. İşten eve evden işe gidip gelen kendi halinde mazbut bir hayatım olmuştu burada. Çalıştığım işyerinde bile beni çoğu zaman kendilerinden biri gibi görmemişti insanlar. Arada bir alkol aldığım için dışlandığım olmuştu. Beni marjinal biri gibi görmüşlerdi. Ama Nazmiye’nin marjinalliği karşısında ağzım açık kalmıştı.

Bir sigara yaktım. Uzun zaman sonra sikiş sonrası zevk sigarası içiyordum. Ve Nazmiye sayesinde kim bilir daha kaç tane içecektim…